Oppenheimer ve dehşet dengesi, nükleer silahların keşfi ve kullanımının ardından ortaya çıkan bir stratejik kavramdır. Bu kavram, nükleer silahların dünya çapında büyük bir tehdit oluşturduğu ve bu tehdidin büyüklüğünün, bir ülkenin nükleer saldırıya karşılık verme yeteneği tarafından dengelemeye çalışıldığı bir durumu ifade eder.
Bu dengenin ana unsurları şunlardır:
- Karşılıklı İstikrar: Nükleer silah sahibi ülkeler arasında karşılıklı bir istikrarın korunması amaçlanır. Bu, her iki tarafın da diğerine nükleer saldırı düzenlemesi durumunda kendi yok oluşlarına yol açacak büyük zararlar göreceğini anlamalarına dayanır.
- Müdahale Engeli: Nükleer silahların kullanılması durumunda, düşmanın saldırısını engellemek ve misilleme yapmak için çok kısa bir süre vardır. Bu, nükleer savaşın hızlı bir şekilde tırmanmasını zorlaştırabilir.
- Mükemmel Keşif ve İzleme: Nükleer silah sahibi ülkeler, düşmanın nükleer silahlarını keşfetme ve izleme yeteneğine sahip olmalıdır. Bu, potansiyel bir saldırıyı önceden algılama ve yanıt verme şansını artırır.
- Nükleer Silahların Kontrolü: Nükleer silahların kontrol altında tutulması ve yetkisiz kullanımının engellenmesi büyük bir önem taşır. Bu, birçok ülkenin sıkı nükleer politika ve denetimler uygulamasına yol açar.
Oppenheimer ve dehşet dengesi, Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB arasındaki nükleer rekabetin bir sonucu olarak ortaya çıktı. İki süper güç, birbirlerine nükleer saldırı düzenlemeleri durumunda karşılıklı yok oluş riskini taşıdı. Bu dengenin korunması, büyük bir çatışma ve nükleer savaşın önlenmesine yardımcı oldu. Ancak bu durum, nükleer silahların varlığına ve potansiyel tehlikesine dikkat çekti ve hala uluslararası ilişkilerin bir odak noktasıdır.